Arabuluculuk, hukuki uyuşmazlıkların yargı sürecinde dava yoluna gidilmeksizin hızlı ve etkin bir şekilde anlaşma yoluyla sonuçlanmasını amaçlayan alternatif uyuşmazlık çözüm yollarından biridir. Arabuluculuk 2013 yılından beri ülkemizde uygulanmakta olup; süreç içerisinde yapılan ayrıntılı düzenlemeler ile birtakım hukuki ihtilaflar açasınsan dava şartı olarak kendisine yer bulmuştur. Kanunun; dava açmadan önce arabulucuya başvurma şartı koyduğu durumlar zorunlu arabuluculuk kapsamına girer. Tarafların kanunen bir arabulucuya gitme zorunluluğu olmadığı halde uyuşmazlığın çözümü için dava açmadan önce arabulucuya başvurması ise ihtiyari arabuluculuk olarak adlandırılır. Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği her türlü özel hukuk uyuşmazlığı ihtiyari arabuluculuk sürecine dahil edilebilir. Arabuluculuk sürecinde taraflar kendileri de yer alabileceği gibi süreci avukatları aracılığıyla da yürütebilmektedir. Arabululcuk hakkında ayrıntılı düzenlemeler 6325 Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu çerçevesinde düzenlenmiştir.
Homo homini lupus. İnsan insanın kurdudur cümlesinde de belirtildiği gibi, tarihsel süreçte insan var oldukça insanla beraber çeşitli sorunlar da ortaya çıkmaya, sorunlar zaman içerisinde giderilememeye ve uyuşmazlık halini almaya başlamıştır. Bu nedenle uyuşmazlık yöntemlerinde yargılamaya alternatif yöntemlerden faydalanma insanlık tarihi kadar eskidir. İnsanın varoluşundan bu yana binlerce yıl geçmiş olsa da uyuşmazlıklar azalmamış, aksine insan nüfusu arttıkça sorunlar ve uyuşmazlıklar da beraberinde artış göstermiştir. Uyuşmazlıkları çözüme kavuşturmak adına eski tarihlerde de insanlar sorunlarını çözmek amacıyla mahkeme kurmadan önce aralarında müzakere ederek ya da üçüncü bir kişinin yardımına başvurarak çeşitli tavsiyeler alma gibi yöntemlerle gidermeye çalışmışlardır. Babiller’de, Roma`da, Afrika ve Amerika kıtasında alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerine dair kanıtlar bulunmuştur. Arabuluculuk uygulamaları her ne kadar tarihin hemen hemen bütün dönemlerinde başvurulan yöntemlerden biri olsa da bu yöntemin düzenlenmesi ve kurumsallaştırılması çok eski dönemlere dayanmamaktadır.
Binlerce yıldır var olan bu uyuşmazlıklar özellikle son yüzyılda teknolojinin de gelişmesi ile beraber büyük bir artış göstermiş, uyuşmazlıkların çözümü için sosyolojik çalışmalar yapılması ve devletin egemen yargı yetkisi altında uyuşmazlıkların giderilmeye çalışılması da yeterli görülmemiştir. Uyuşmazlıkların bu denli artması ile devlet, egemenlik haklarından biri olan yargılama faaliyeti ile uyuşmazlıkları gidermeye çabalasa da bu çabası yetersiz kalmıştır. Bu durum sadece ülkemize has olmamakla beraber tüm dünyada da aynı şekildedir. Bu nedenle tüm dünyada uyuşmazlıkların salt mahkemeler aracılığıyla çözülmesi yavaş yavaş terk edilerek alternatif çözüm yöntemleri de sisteme dahil edilmeye başlanmıştır.
21. Yüzyılın son çeyreğinde klasik yargılama faaliyetleri ile beraber alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri, hukuk mevzuatlarına girmeye başlamıştır. Yasalaşma süreci ilk kez Amerikan hukuk sistemi ile başlamış daha sonra ise Kıta Avrupa’sına yayılmıştır. 1970’lerden itibaren adalet sistemindeki iş yükünün artması, taleplerin alternatif yargı yerlerine kaydırılması ihtiyacını doğurması ile ulusal ve uluslararası düzenlemeler yapılmaya başlanmıştır.
Alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri uyuşmazlıkların çözümü için alternatif olmakla beraber, bu yöntemlerin de çeşitli türleri vardır. Ülkemizde en sık kullanılan ve de yakın tarihte yasalaşan arabuluculuk kurumu ve bu kurumun bireysel iş hukuku üzerindeki etkilerine değinmek gerekmektedir.
Arabuluculuk, uyuşmazlığı gidermek adına tarafları müzakerelerde bulundurmak amacıyla bir araya getiren, tarafların birbirlerini anlamalarını ve bu surette kendi çözümlerini kendilerinin üretmelerini sağlamak için aralarındaki iletişimi kolaylaştıran, tamamen tarafsız, bağımsız ve objektif konumda bulunan üçüncü kişinin katılımıyla yürütülen ve gönüllülük esasına dayanan usuldür. Zira 07/06/2012 tarihinde kabul edilen 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu 2’nci maddesinde arabuluculuk,
“Sistematik teknikler uygulayarak, görüşmek ve müzakerelerde bulunmak amacıyla tarafları bir araya getiren, onların birbirlerini anlamalarını ve bu suretle çözümlerini kendilerinin üretmesini sağlamak için aralarında iletişim sürecinin kurulmasını gerçekleştiren, tarafların çözüm üretemediklerinin ortaya çıkması hâlinde çözüm önerisi de getirebilen, uzmanlık eğitimi almış olan tarafsız ve bağımsız bir üçüncü kişinin katılımıyla ve ihtiyarî olarak yürütülen uyuşmazlık çözüm yöntemi”
şeklinde tanımlanmıştır. Diğer bir ifadeyle arabuluculuk, tarafların iradelerini esas alan ve tarafların uyuşmazlıkları mahkemeye taşımadan kendi aralarında çözmeye çalışmasını hedef alan bir sistemdir.
Devlet yargılamasına alternatif olmamakla beraber, devlet yargılamasındaki tıkanıklığı gidermek, uzun süren duruşmalar yerine daha kısa süren ve sonuç odaklı çözümler üretmek adına getirilen bu sistemin, kaynağını tarafların iradesinden alması, gizlilik esasına dayanıyor olması, daha az masraflı olması, tarafların daha çok katılımını sağlaması, konusunda uzman, eğitimli ve tarafsız üçüncü kişilere sahip olması nedeniyle olumlu yönleri yadsınamayacak derecede fazladır.
Alternatif Uyuşmazlık Çözüm Yöntemlerinin genel olarak gönüllülük esas olmasına rağmen ülkemize getirilen arabuluculuk kurumunun zorunluluk içeriyor olması öğretide ve pratikte çeşitli tartışmalara neden olmuş ve zorunluluğun arabuluculuğun ruhuna aykırı olduğu savunulmuştur. Zira, 12.10.2017 tarihinde kabul edilen 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanununda düzenlendiği üzere; “Kanuna, bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebiyle açılan davalarda, arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.” Bu zorunluluğun hem usul hukukunda hem de maddi hukukta etkileri olmuştur ve ilerleyen süreçte de olacaktır.
İşçinin korunması gerekliliği ile ortaya çıkan ve işçi yararına yorum ilkesinin benimsendiği bir alan olan bireysel iş hukukunda uyuşmazlıkların çözümü için öncelikle arabulucuya başvurulmasının zorunlu tutulması bazı sorunları da beraberinde getirecektir. İş hukuku uyuşmazlıkları özellikle teori ile pratiğin keskin bir biçimde ayrılmasının işçinin aleyhine durum yarattığı bir alandır. Bu uyuşmazlıklarda, arabuluculuk aşamasında işçinin hakkı olandan daha azını almaya zorlanması ve daha azına razı edilmesinin söz konusu olacağı ve menfaat temelli bir sistemin iş hukukunun doğasına aykırı olduğu düşünülmektedir. Arabuluculuğun zorunlu tutulması, yargının iş yükünün azaltılması gerekçesiyle dava yoluna doğrudan başvuru hakkına engel teşkil edip etmeyeceği, kamu yararı, hak arama hürriyeti gibi anayasal ilkelere engel oluşturup oluşturmayacağı da öğretide de tartışılmaktadır.
Biz de bu çalışmamızda bu sorulara cevap aramak için öncelikle uyuşmazlık kavramı ile iş uyuşmazlığı kavramı, alternatif çözüm yöntemleri, bu yöntemlerin özellikleri ile alternatif çözüm yöntemlerinden biri olan arabuluculuk kavramı ve arabuluculuk kurumunun özelliklerinden bahsedeceğiz. Çalışmanın ikinci bölümünde bireysel iş hukukunda arabuluculuğun zorunlu olarak öngörülmesi durumu, arabuluculuk kapsamında yer alan uyuşmazlıklar ile birlikte değerlendirilmiş ve üçüncü bölümde bireysel iş hukukunda zorunlu arabuluculuk uygulaması, arabuluculuk faaliyetlerinin sona ermesi, teorik görüşler, pratikteki uygulamalar ve mahkeme kararları ile birlikte ele alınmıştır.