Klasik Ceza Hukuku teorisinde, ceza yargılamasının devletin egemenlik yetkisi olduğu kabul edilir. Bu bağlamda, suçun mağdurunun devlet olduğu ve kamu düzeninin yeniden tesis edilmesi için devletin yargılama hakkına sahip olduğu düşünülmüştür.
Ancak modern ceza yargılaması anlayışında, mağdurun her aşamada korunması ve zararının giderilmesi için çeşitli düzenlemeler yapılmıştır. Bu düzenlemeler, mağdurun yargılama sürecinde daha fazla zarar görmemesini sağlamayı amaçlamaktadır.
Suçun icra hareketleri mağdur üzerinde gerçekleştirilir. Mağdur, suçtan doğrudan zarar gören kişidir. Ancak, suçtan dolaylı olarak etkilenen kişiler yasada "Suçtan Zarar Gören Kişi" olarak tanımlanır. Suçtan zarar gören kavramı, somut olaya göre genişleyebilir veya daralabilir. ÖZTÜRK, suçtan doğrudan zarar görmenin "dar" anlamda, dolaylı zarar görmenin ise "geniş" anlamda olduğunu belirtmiştir. Suç mağduru genellikle gerçek kişi olurken, suçtan zarar görenler hem gerçek hem de tüzel kişiler olabilir.
Bir suç nedeniyle mağduru dışında başka kişilerin de hukuken korunan haklarının ihlali sonucu zarara uğraması ve bu zararın tazmini talep etme hakkı doğabilir. Bu bağlamda, suç mağduru ile suçtan zarar gören arasında fark bulunur. Örneğin, bir cinayet suçunun mağduru ölen kişi iken, suçtan zarar gören ölen kişinin mirasçılarıdır. Bu fark, mağdurun ceza ilişkisinin tarafı, suçtan zarar gören kişinin ise sadece hukuk ilişkisi tarafı olmasına neden olur.
Fail, mağdura karşı işlediği suç nedeniyle medeni hukuk açısından haksız fiil nedeniyle zarar verdiğinden, zarar giderimi sadece haksız fiilin yöneltildiği kişinin zararının giderilmesi ile mümkündür. Ceza hukuku, zararın meydana gelmesini mutlak bir şekilde kabul etmemekte ve suçtan zarar görme ihtimalini yeterli görmektedir. Bu nedenle zarar tehlikesi durumunda zarar meydana gelmemişse, giderim mümkün olmamaktadır.
Türk Ceza Hukukunda zarar giderimi çeşitli kanunlarla düzenlenmiştir:
Özellikle mal varlığına karşı işlenen suçlarda, suç failinin pişmanlık duyarak mağdur zararını kendiliğinden gidermesi halinde cezasında indirim yapılması, TCK'nın 168. maddesi ile düzenlenmiştir.
MADDE 168 (8.7.2005 T. 5377 Sayılı Kanun ile değişik)
"Hırsızlık, mala zarar verme, güveni kötüye kullanma, dolandırıcılık, hileli iflas, taksirli iflas suçları tamamlandıktan sonra ve kovuşturma başlamadan önce, failin pişmanlık göstererek mağdurun uğradığı zararı aynen geri verme veya tazmin suretiyle tamamen gidermesi durumunda, verilecek cezanın üçte ikisine kadar indirim yapılır."
"Etkin pişmanlık, kovuşturma başladıktan sonra ve hüküm verilmeden önce gösterilirse, verilecek cezanın yarısına kadar indirim yapılır."
"Yağma suçundan etkin pişmanlık gösteren kişiye, verilecek ceza birinci fıkraya giren hallerde yarısına, ikinci fıkraya giren hallerde üçte birine kadar indirilir."
"Kısmi geri verme veya tazmin hâlinde etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için mağdurun rızası gereklidir."
Zarar giderimi, aynen geri verme ve tazmin yoluyla sağlanabilir. Kısmi iade veya tazminde fail hakkında indirim yapılması, mağdurun rızasına bağlıdır.
Suçun tamamlanmış olması, indirim için ön koşuldur. Fail, suç tamamlandıktan sonra pişmanlık göstererek zararın giderilmesi mümkün olabilir. Bu yüzden, maddede sayılan suçlar için etkin pişmanlık hükümleri öngörülmüştür.
TCK 168. maddesi, yağma suçları için de etkin pişmanlık düzenlemeleri getirmiştir. Bu düzenleme, eski TCK’nın 523. maddesine benzer olmakla birlikte, farklı hükümler içermektedir.
Teşebbüs aşamasında kalan suçlarda bu maddenin uygulanması mümkün değildir. Suç tamamlandıktan ve zararı giderildikten sonra, soruşturma başlamadan veya soruşturma sırasında zararın giderilmesi halinde indirim yapılır. Ayrıca, kovuşturma aşamasında mağdurun zararı giderilmişse, fail bu maddeden faydalanabilir. Yargılama sonucunda verilen hüküm istinaf veya temyiz yoluyla bozulursa ve dosya kovuşturma aşamasına dönerse, zarar giderilmişse, indirim uygulanır.
Geçmez Hukuk Bürosu