Dilencilik suçu, Türk Ceza Kanunu’nun Genel Ahlaka Karşı Suçlar bölümünde yer alan ve toplumsal ahlakı zedeleyen bir fiil olarak düzenlenmiştir. TCK'nın 229. maddesi, bu suçu açıkça tanımlamakta ve yaptırımlarını belirlemektedir. Bu yazıda, dilencilik suçunun tanımı, cezai yaptırımları ve bu suçla ilgili önemli yargı kararlarını inceleyeceğiz.
TCK'nın 229. maddesinde dilencilik suçu, üç fıkrada düzenlenmiştir:
Birinci Fıkra: Çocukları veya beden veya ruh bakımından kendini idare edemeyen kişileri dilencilikte araç olarak kullananlar, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
İkinci Fıkra: Bu suçun, sanığın üçüncü derece dahil kan veya kayın hısımları ya da eş tarafından işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.
Üçüncü Fıkra: Eğer bu suç örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenmişse, verilecek ceza bir kat artırılır.
Bu düzenleme, dilencilik eyleminin yalnızca kendisi değil, aynı zamanda bu eylemin gerçekleştirilmesi için çocukların ya da savunmasız bireylerin kullanılması durumunu da kapsamaktadır.
Dilencilik suçu, suçun unsurlarının oluşması için, çocukların veya özürlü bireylerin dilencilikte araç olarak kullanılmasını gerektirir. Bu durum, suçu işleyen kişinin cezasının artırılmasını da beraberinde getirir. Yargıtay'ın verdiği önemli bir karar, bu hususun nasıl değerlendirildiğine ışık tutmaktadır:
Dilencilik suçu ile kötü muamele suçu arasında önemli bir fark bulunmaktadır. Örneğin, çocuklarına trafik ışıklarında su satışı yaptıran ebeveynler, kötü muamele suçuyla yargılanırken; çocuklarına cami avlusunda para istettiren ebeveynler dilencilik suçundan yargılanmaktadır.
Dilencilik suçu, şikayete tabi suçlar arasında yer almamakta ve dolayısıyla bu suç için bir şikayet şartı bulunmamaktadır. Ayrıca, suç uzlaştırmaya tabi suçlar arasında da yer almadığı için, yargı süreci, mağdurun isteğine bağlı olmadan ilerlemektedir. Bu durum, toplumun korunması ve dilenciliğin önlenmesi açısından önemli bir husustur.
Dilencilik suçu, yalnızca bireysel bir sorun olarak değil, aynı zamanda toplumsal bir sorun olarak da değerlendirilmektedir. Türk Ceza Kanunu, bu suçu tanımlamakta ve yaptırımlarını belirlemekte; aynı zamanda dilencilik eyleminin arka planındaki insan hakları ihlallerini göz önünde bulundurmaktadır. Ebeveynlerin çocuklarını dilencilikte araç olarak kullanmaları, hem ahlaki hem de hukuki açıdan ciddi bir sorun teşkil etmekte; bu nedenle hukuk sisteminin bu tür eylemleri etkili bir şekilde engellemesi büyük önem taşımaktadır.
Geçmez Hukuk Bürosu