Şüpheden sanık yararlanır ilkesi, ceza hukukunun en temel ilkelerinden biridir ve suçun işlenip işlenmediği hakkında en ufak bir tereddüt duyulduğunda, bu tereddütün sanık lehine yorumlanmasını öngörmektedir. Bu ilkenin temeli, Anayasa’nın 38. maddesinin 4. fıkrasına dayanmaktadır; bu madde, “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.” hükmü ile kimsenin suçlu olarak kabul edilemeyeceğini açıkça belirtmektedir.
Bu ilkenin uygulanabilmesi için sanığın isnat edilen suçtan cezalandırılabilmesi adına, suçu işlediğine dair tereddüt bırakmayacak şekilde kesin ve inandırıcı delillere sahip olunması gerekmektedir. Sanığın mahkumiyetine karar verilebilmesi için vicdani kanaatin tam olarak oluşması şarttır; bu, suçun işlenip işlenmediği ya da işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği konusunda herhangi bir şüphenin bulunmaması anlamına gelir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2015/6-66 E., 2015/52 K. numaralı kararında, şüpheden sanık yararlanır ilkesinin ceza muhakemesinin temel ilkelerinden biri olduğu vurgulanmaktadır. Kararda belirtilen önemli noktalar:
Yargıtay’ın 2017/380 E., 2019/43 K. sayılı kararında da benzer bir vurgu yapılmaktadır. Kararda, ceza mahkûmiyetinin, kesin ve açık bir ispata dayanması gerektiği, bu ispatın hiçbir şüpheye mahal vermemesi gerektiği ifade edilmiştir. Bu noktalar, ceza yargılamasında adaletin sağlanabilmesi için kritik öneme sahiptir.
Şüpheden sanık yararlanır ilkesi, ceza yargılamasının adil bir şekilde yürütülmesi ve bireylerin haklarının korunması açısından son derece önemlidir. Bu ilke, bir kişinin suçlu olduğuna dair kesin bir hüküm verilmeden, onun suçsuzluğunun temel bir güvence olarak korunmasını sağlar. Böylece, adil yargılanma hakkı ihlal edilmeden, sanığın masumiyeti esas alınarak hukukun üstünlüğü sağlanmış olur.
Geçmez Hukuk Bürosu