Çevrenin kasten kirletilmesi, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 181. maddesi çerçevesinde ele alınmaktadır. Bu madde, çevreye zarar verecek şekilde atık veya artıkların toprağa, havaya veya suya verilmesiyle ilgili hukuki düzenlemeleri içermektedir. Daha önceki yazılarımızda bu konuyu ele almıştık; detaylı bir inceleme için ilgili yazıya başvurabilirsiniz (Lütfen bkz…).
Su kirliliği, deniz, akarsu, nehir, göl, gölet ve baraj gibi su alıcı ortamların kirletilmesi olarak tanımlanmaktadır. Su kirliliğine yol açan atıkların belirlenmesi ise Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği kapsamında değerlendirilmektedir. Bu yönetmelik, su kaynaklarını koruma ve kirlenmenin önlenmesi amacıyla gerekli düzenlemeleri içermektedir.
Yönetmelik’in 6. maddesi, su alıcı ortamlarda kirlenmeye neden olan başlıca etkenleri sıralamaktadır. Bu etkenler şunlardır:
Yönetmelik, bu etkenlerin sınırlayıcı bir liste olmadığını vurgulamaktadır.
Yönetmelik’in 21. maddesi göllerle ilgili, 23. maddesi denizlerle ilgili kirletme yasaklarına ve 25-36. maddeleri ise atık suların boşaltım ilkelerine detaylı bir şekilde yer vermektedir. Bu maddelere aykırılık halinde, TCK’nın ilgili hükümleri çerçevesinde çevrenin kirletilmesi suçu gündeme gelebilir.
Özellikle Yönetmelik’in 4. madde j bendi, atık suların arıtılmadan alıcı ortama verilmesinin yasak olduğunu belirtmektedir. Arıtılmış atık suyun, belirlenmiş kalite standartlarına uygun olması gerektiği de özellikle vurgulanmaktadır. Bu yasağa uyulmaması durumunda, çevrenin kasten kirletilmesi suçu oluşabilecektir.
Çevrenin kasten kirletilmesi, hem bireylerin hem de toplumsal menfaatlerin korunması açısından büyük önem taşımaktadır. İlgili mevzuat hükümleri doğrultusunda, çevreye zarar veren her türlü eylemin hukuki sonuçları bulunmaktadır. Bu bağlamda, su kirliliği gibi özel durumların takibi ve denetimi, sürdürülebilir bir çevre için kritik bir gereklilik haline gelmektedir.
Geçmez Hukuk Bürosu