5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 277. maddesi, adil yargılamanın sağlanması ve yargıya olan güvenin korunması amacıyla, yargı görevi yapanları, bilirkişileri veya tanıkları hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs eden kişilere ilişkin cezai yaptırımları düzenlemektedir.
Maddenin Hükmü:
Bu suçu düzenleyen kanunun amacı, hem bireylerin hem de devlet menfaatlerinin korunmasıdır. Adil yargılama ilkesinin ihlal edilmesi, sadece bireylerin haklarını tehlikeye atmakla kalmaz; aynı zamanda toplumda yargı sistemine olan güveni sarsar.
Yargı görevi yapanlar, Türk Ceza Kanunu’nun 6. maddesinin 1. fıkra d bendinde tanımlanmıştır. Bu tanım, yüksek mahkemeler, adlî, idarî ve askerî mahkemeler üye ve hakimleri, Cumhuriyet savcıları ve avukatları kapsar.
Maddi unsur, yargı görevi yapanlara, bilirkişilere veya tanıklara emir vermek, baskı yapmak veya hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs etmektir. Failin kim olduğu önemli değildir; bu suç herhangi bir kişi tarafından işlenebilir.
Suçun manevi unsuru, genel kasttır. Yani failin gerçekleştirdiği eylemin ve sonuçlarının farkında olması ve bunları istemesi gerekmektedir. Bu suçun taksirle işlenmesi mümkün değildir.
Suçun oluşmasına örnek olarak:
Yargıtay 16. Ceza Dairesi'nin kararında, sanığın mağduru telefonla arayarak ifadesini değiştirmesini istemesi durumunun, suçun oluşup oluşmadığı açısından kritik öneme sahip olduğu belirtilmiştir. Sanığın hangi tarihte aradığı, hukuki durumunun tayininde belirleyici olmalıdır. Ayrıca, TCK’nın 53/1-c maddesinde yer alan hak yoksunluğunun koşullu salıverme tarihine ve cezanın infazına dair düzenlemelerin göz önünde bulundurulması gerektiği vurgulanmıştır.
Geçmez Hukuk Bürosu